Günümüzün hiç tartışmasız en
popüler sporu olan futbol, artık yalnızca bir spor mücadelesi değil aynı
zamanda büyük bir magazin, ekonomi ve
uluslararası ilişkiler aracı. Birkaç on yıl geriye gidildiğinde, mahallî
bölgelerin kendi takımları aracılığıyla hayata geçirilen bir spordan ibaret
olan futbol, bugün aynı yerel takımların ulusal ve dahası uluslararası dev
markalara dönüşmüş olduğu, televizyon yayın haklarının satın alınabilmesi için
yüzlerce milyon dolarların harcandığı, giyim, parfüm, yiyecek, içecek ve
iletişim gibi çok çeşitli sektörlerde markası kullanılan dev bir dünya. Modern
toplumun günlük yaşamında en çok atıfta bulunan konu olan futbol, twitter ve
facebook gibi sosyal paylaşım sitelerinin de şüphesiz en çok bahsedilen
başlığı. Artık futbol stadyumlarına birer spor alanı olarak değil, birer
mücadele alanı olarak bakılıyor. Bu nedenle dünyaya da, ülkemizde de futbol
stadyumlarının isimleri yavaş yavaş “Stadyum yerine “Arena” olarak adlandırılıyor ve böylece geçmişin Roma
Gladyatörleri’nin ölümüne mücadele ettikleri saha olan Arena’ya gönderme
yapılarak futboldaki mücadelenin altı çiziliyor.
Bir Galatasaray taraftarı olarak, 3
Nisan Çarşamba günü, Şampiyonlar Ligi’nde Real Madrid takımıyla karşılaşan
takımıma destek vermek için Madrid’teydim. Dünyanın en güçlü takımları arasında
gösterilen Real Madrid’le karşılaşacak olmak tüm Galatasaray camiasında büyük
heyecan yarattı. Madrid takımını desteklemek için gelmiş olan binlerce
taraftarla doluydu. Büyük coşku vardı. Ne yazık ki Real Madrid karşısında çok
iyi oynamamıza rağmen, hak etmediğimiz bir farkla mağlup olduk. Herşeye rağmen,
Estadio Santiago Bernabeu’da Şampiyonlar Ligi Heyecanını bize yaşatan
Galatasaray’a çok teşekkür ederiz J
Her zaman futbol konuşuruz,
tartışırız, futbolla sevinir, futbolla üzülürüz. Peki, futbolun tarihini hiç
merak etmiş miydiniz? İşte size biraz bilgi ;)
Günümüzdeki popülerliği, etkinliği
ve bu etkinliğin küresel yaygınlığı tarihte hiçbir sporla karşılaştırılamayacak
kadar yüksek olan futbolun geçmişi çok eskilere uzanır ve bugünkü ününe yakışır
şekilde küresel bir geçmişi vardır. İlk kez Hunlar mı, Çinliler mi yoksa
Japonlar mı tarafından oynandığı tartışılıyor olsa da tartışılmayan şey
futbolun ilk kez bu üç toplumdan birisi tarafından oynandığı şeklindedir. Yani
futbol Uzak Doğu kökenli bir spordur.
Bazı tarihçilere göre bir top
aracılığıyla ve yalnızca ayaklarla oynanan sporların geçmişi milattan önce 3
binli yıllarda Hun Devleti’ne dayanmaktadır. Bu geçmişi milattan önce 5 binli
yıllara değin geri götüren tarihçiler de vardır. Bir kısım tarihçi ise futbolun
başlangıcını Japonya’ya atfeder ve tarih olarak da milattan önce bin yılını
gösterir. Bununla birlikte üzerinde en çok fikir birliğine varılan tarih milattan önceki ikinci ve üçüncü yüzyıllardır
ve bu görüşe göre futbol Çin’de
doğmuştur. Çin’deki oyun iki takım tarafından ve 2 ila 10 kişi arasında
oynanıyordu. Oyunun amacı topu günümüzde golf’te olduğu gibi minik bir deliğin
içerisine sokmaktı. Modern futbolda olduğu gibi bu oyunda da topa el ile
müdahale etmek yasaktı ve vücudun diğer tüm bölgeleri kullanılabiliyordu.
Oyunda kullanılan temel uzuv ise ayaklardı. Faul kavramı o zaman da bulunuyordu
ve yapılan dört faulün karşılığında takımlardan birisinin yaptığı sayı bir adet
düşürülüyordu. Oyun sonunda en çok hangi takım sayı yapmışsa, o takım galip
geliyordu.
Orta Asya Türkleri'nin de “tepük”
adını verdikleri, kız ve erkeklerden kurulu karma takımlarla, topa elle
dokunmadan, onu oyun alanının dışına çıkarmadan ve faul yapmadan, sadece ayak
ve kafa ile vurularak rakip kaleden içeri atmaya çalışarak bir oyun oynadıkları
kaynaklarda yer almaktadır.
Avrupa kıtasında futbolun ilk
versiyonlarını Romalılar ile Yunanlıları oynamışlardır. Milattan sonra bin
yıllarına denk gelen bu oyun, iki takım tarafından ve her takımda 27’şer kişi
olmak üzere oynanırdı ve günümüz futboluna oldukça benzer özellikler
gösterirdi. Bununla birlikte oldukça sert bir spordu ve karşılaşmalar sırasında
sakatlıklara pek çok rastlanırdı. Bu sakatlıkların ciddi sonuçlar doğurması da
nadir değildi, bunlar arasında ölümle sonuçlananlar da boldu. Bu yüzden futbol
yüksek kültür tabakası tarafından tercih edilmez ve hor görülürdü. Fakat alt
tabaka tarafından çok sevilir ve oynanırdı. Yine bu spor “harpastum” ismiyle
Romalı askerler arasında da oldukça popülerdi.
Futbol giderek Avrupa’da
yaygınlaştı ve kıta Avrupa’sından
İngiltere’ye sıçradı. Ülkenin en büyük üretim gücü olan köylüler arasında
sevilen bu sert spor, köylülerin sakatlanmalarına, bazen yaşamlarını
yitirmelerine ve bu nedenle de ülkedeki üretimi olumsuz etkilenmesine yol
açınca on dördüncü yüzyılda Kral Edward tarafından yasaklandı. Kral Edward
futbol oynayanların yakalandıkları takdirde hapse atılmalarını emretmişti.
Fakat köylülerdeki futbol sevgisi sönmedi ve bu spor İngiltere’de gizli gizli olsa
da sürdürüldü. Futbol yasağı birkaç yüzyıl devam etti fakat aradan geçen bu
süre içerisinde futbol daha da yaygınlaşmıştı. Bunun üzerine on yedinci
yüzyılda İngiltere’de futbol yasaklı olmaktan çıkarıldı ve hızla daha da
yayıldı ve yüksek tabakadan da kabul görmeye başladı. Artık neredeyse her
okulun bir futbol takımı vardı.
Okulların futbol oynamaya
başlamasıyla kurallar giderek günümüzün futbol kurallarına yaklaşmaya başladı. 1815 yılında Eton Collage tarafından
koyulan kurallar Cambridge Kuralları olarak tanındı ve geniş uygulama alanı
buldu. Fakat günümüz futbolunun temel kuralları ancak 1863 yılında Londra
Kulüplerinin ve okullarının on bir tanesinin katıldığı bir toplantı sonucunda
bir Futbol Derneği’nin kurulması ve bu Dernek tarafından kuralların net bir
şekilde belirlenmesiyle ortaya çıkmıştır. Böylece
8 Aralık 1863 tarihi modern futbolun doğuş tarihi olarak düşünülebilinir.
Modern futbol dönemin en geniş
sömürge ağına sahip olan İngiltere’nin denizcileri ve askerleri aracılığıyla
tüm dünyaya yayılmış ve geniş bir kabul görmüştür. 1904 yılında FIFA’nın kurulmasıyla birlikte artık futbol dünya
çapında kabul edilmiş bir spordu ve yüz yıl içerisinde de bugünkü durumuna
erişti.
Futbol için bulunduğum Madrid’e ilk
gelişim değildi. Daha önce de arkadaşlarımla ziyaret etme fırsatım olmuştu.
Madrid zengin tarihi mirasa sahip bir şehir. Aynı zamanda da canlı bir kültür
ve sanat şehri. Kesinlikle görmeye değer bir şehir.
Madrid’e seyahat planlamayı
düşünenler için aklımda kalan mekanları paylaşmak isterim; Modern
dekorasyonu,lezzetli yemekleri ve popüler olmasıyla Ten Con Ten, Madrid’de gidilebilecek
restaurantların başında geliyor. Ten Con Ten’e gitmeden önce Plaza Independencia’daki
Ramses’de bir aperatif almak iyi bir fikir olabilir. Tapas yemek istiyorsanız
Cinco Jotas güzel bir mekan. Canınız sushi çekerse Kabuki doğru adres olabilir.
Madrid’in klasiklerinden, Madrid’li işadamları ve politikacıların uğrak yeri
olan La Dorada balık ve deniz ürünleri için ideal. Lezzet baştan çıkarıcı.
Madrid’e kadar gidip tarihi yerleri
gezmeden gelmek olmaz. Royal Palace, Puerto del Sol, Plaza Mayor, Plaza de
Cibeles mutlaka görülmesi gereken yerlerden. Dünyaca ünlü ‘The Prado’ müzesi de
mutlaka gezilmesi gereken yerler arasında.
PLAZA INDEPENDENCIA
ROYAL PALACE
ROYAL PALACE
ROYAL PALACE
ROYAL PALACE
ROYAL PALACE
Alışveriş için ise Serrano caddesi pek
çok markayı bir arada bulabileceğiniz doğru adres ;)
Seyahat yazılarım devam edecek :)
Görüşmek üzere..